MEDENİ YARGILAMA HUKUKUNDA ISLAH
1)Giriş
Hukuk
yargılamasında taraflar iddia ve savunmalarını ancak belirli bir usul kesitine
kadar ileri sürebilirler. Bu usul kesitinden sonra 6100 sayılı HMK’ nun 141.
maddesi gereğince iddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağı başlamaktadır.
Taraflar artık iddia ve savunmalarını değiştiremezler ya da bunlara yenilerini
ekleyemezler.
Bu
şekilciliğin yanında taraflar davanın başında tüm iddia ve savunmalarını tam ve
doğru olarak belirleyemeyebilir. Davanın tarafları veya onların vekili
konumunda olan avukatlar dahi dava açarken veya savunma yaparken bazı hususları
unutabilir, atlayabilir, gözünden kaçırabilir ya da bazı hususların zaten hakim
tarafından dikkate alınacağı düşüncesiyle hareket edebilirler.
Hukuk
yargılamasının bu katı biçimselliği ile insanların yanılabilme olasılığının
doğurduğu bu zıtlık taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlığın adaletli bir
kararla çözülmesini engelleyebilir. Bu sonucu önlemek için getirilen
kurumlardan biri de “Islah” kurumudur.
2)Islah Kavramı
Islah,
“karşı tarafın iznine ve yargıcın onamına bağlı olmaksızın, bir tarafın usule
ilişkin olarak yaptığı işlemleri, gerekli giderleri vermek koşuluyla, yasada
belirtilen süre içerisinde yöntemine uygun olarak tamamen veya kısmen
düzeltilmesini sağlayan hukuksal çaredir”.[1]
Islah,
yeni bir dava ya da bir kanun yolu olmayıp, kendine özgü hukuksal bir yol,
yenilik doğuran bir haktır.
Islah, yargılama
sürecinde ancak bir kez başvurabilen istisnai bir yoldur. Bu nedenle her
hatanın düzeltilmesi için ıslaha başvurulması gerekmez. Islaha son çare olarak
iddianın ve savunmanın genişletilmesi durumlarında başvurulmalı ve basit hata
ve karışıklık yaratan ifadeler için öncelikle 6100 sayılı HMK’ nun 31. ve 183.
maddelerinde düzenlenen hakimin davayı aydınlatma ödevi yada tashih gibi kurumlara
başvurulmalıdır.
Parsel
numarasının yanlış yazılmış olmasını Yargıtay maddi hata yoluyla
düzeltilebileceğini kabul etmiştir.[2]
Yargıtay “İstihkak
Davasında” davalı olarak alacaklı vekilinin gösterilmiş olmasını maddi hata
kabul etmiştir.[3]
Zira Yargıtay ıslahla taraf değişikliğini kabul etmediği için bu durumda maddi
hata yoluna gidilmemiş olsaydı davanın reddi gerekecekti ki bu durum usul
ekonomisi ilkesine açıkça aykırılık teşkil ederdi.
Islah çeşitli yönlerden tasnif
edilebilir; 1-Davanın taraflarında (sübjektif konuda) ıslah, 2-Davanın
içeriğinde (objektif konuda) ıslah, 2-a)Davanın tamamında ıslah, 2-b)Kısmen
ıslah gibi. Yargıtay davanın taraflarında ıslahla değişiklik yapılmasını kabul
etmediği için ilk ayrımın çok bir önemi kalmamaktadır.
Davanın tamamında
ıslah, davanın en başından -dava dilekçesinden- itibaren değiştirilmesidir. Bu
nedenle yalnızca davacı taraf davanın tamamında ıslah yoluna gidebilir. Ancak
davalıda bir karşı dava açmış ise kendi davasının davacısı olacağı için
davasının tamamında ıslah yoluna gidebilir. Bu ıslah türünde davanın başından
itibaren yapılan tüm usul işlemleri yapılmamış sayılır. Ayrıca davacı adına
vekilinin tamamen ıslah yapabilmesi için özel yetkisinin bulunması
gerekmektedir.
Buna karşılık
dava dilekçesini değiştirme iradesi olmaksızın taraflardan her biri yargılama
sürecinde yapmış olduğu belli bir veya birkaç usul işlemini değiştirmek, talep
sonucunu artırmak, yenisini eklemek, yaptığı savunmayı değiştirmek vs.
istiyorsa kısmen ıslah yoluna gidecektir. İfadeden anlaşılacağı üzere kısmen
ıslah yoluna hem davacı hem davalı taraf, tarafların vekilleri de özel yetkiye
ihtiyaç duymaksızın gidebilir. Kısmen ıslahta, ıslah eden tarafın kapsatacağı
noktadan itibaren tüm usul işlemleri yapılmamış sayılır.
Islaha başvuran
tarafa mahkeme, tamamen ıslahta yeni bir dava dilekçesi vermesi için, kısmen
ıslahta ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verir. Bu
süre içinde ıslah eden kendisinden beklenen işlemi yapmazsa, ıslah hakkını
tüketmiş ama ıslah yapılmamış gibi davaya devam edilir.
3)Islahın Koşulları
İstisnai bir yol
olan ıslah kurumunun belli şartlar dahilinde kullanılacağı açıktır. Bu şartlar
ıslahın kötüye kullanılmaması ve davaların uzamasına neden olmaması için
konulmuştur.
a-Islaha başvurabilmek için ilk olarak
ıslaha elverişli bir işlem olmalıdır. Aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi
ıslaha elverişli olan işlemler tek taraflı taraf usul işlemleridir. Ancak yasa
ile yasaklanan ilk itirazlar, 2. tanık listesi verilmesi vs. gibi tek taraflı
taraf usul işlemleri ıslahla dahi değiştirilemez.
b-Islahta bulunacak tarafın bu yöndeki
iradesini açık bir şekilde yazılı veya sözlü olarak beyan etmesi gerekir.
Taraflarca getirilme ilkesinin egemen olduğu hukuk yargısında hakimin taraflara
ıslah yapma olanağını hatırlatması “İhsas-ı Rey” de bulunması kabul edilir ki
bu durum yargıcın reddi nedeni oluşturacaktır.[4]
6100
sayılı HMK’ nun 177. maddesine göre ıslah hakkı, karşı taraf duruşmada hazır
ise sözlü olarak ıslah iradesinin açıklanmasıyla, karşı taraf duruşmada hazır değil
ya da ıslah duruşma dışında yapılıyorsa talep ya da tutanak karşı tarafa tebliğ
olunca kullanılmış sayılır. Islahtan sonra yapılması gereken bazı işlemlerin
(örneğin harç tamamlama vs.) yapılmaması veya ıslahın amacına ulaşmaması durumu
davanın reddi sonucunu doğmaz ancak ıslah yapılmamış ve ıslah hakkı kullanılmış
sayılır.
c-Islaha taraflardan her biri ancak bir
kez başvurabilir. Islah yapılırken fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuş olsa
dahi ikinci kez yapılan ıslah nazara alınmaz. “Davacı dava dilekçesini 03.10.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile kötü
niyet tazminatı yönünden artırarak ıslah etmiş, bu ıslah dilekçesinde kıdem
tazminatını artırmamıştır. Daha sonra verdiği 27.11.2012 tarihli ikinci ıslah
dilekçesi ile de kıdem tazminatını artırmış, Mahkemece ikinci kez yapılan
ıslaha göre isteklerin kabulüne karar verilmiştir. HMK. 176/2 maddesi uyarınca
bir davada ancak bir kez ıslah yapılması mümkün olup, ikinci kez yapılan ıslaha
göre karar verilmesi hatalıdır.”[5]
d-Islah hakkı ancak yasada belirtilen
usul kesitinde kullanılabilir. İddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağının
başlamasıyla ıslah hakkı kullanılabilir hale gelir. Yazılı yargılama usulünde
davacının cevaba cevap dilekçesini, davalının ikinci cevap dilekçesini
vermesiyle bu yasaklar başlar ve artık karşı tarafın rızası olmadığı sürece
iddia veya savunmasını değiştirip, genişletemez. Bu aşamada gidebileceği yol
ıslahtır.
6100
sayılı HMK’ nun 177. maddesine ıslah yoluna tahkikat aşaması sona erene kadar
gidilebilir. Yani ıslah hakkı yargılama bitip, hüküm verilinceye kadar
kullanılabilir. Yerleşmiş Yargıtay uygulama-sına göre bozmadan sonraki süreçte kazanıl-mış
haklara zarar vermemesi amacıyla ıslaha gidilemez. Yargıtay İçtihatları
Birleştirme Genel Kurulu’nun bu konudaki “Dava
açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule
müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere
düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına
lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlariyle yapılabilen ıslahın;
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesinin açık hükmü
dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay’ca hüküm
bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına”[6]
kararı bugün hala geçerliliğini korumaktadır.
Ancak
öğretide, bu konuda bozmadan sonra yalnızca, karşı taraf için usuli kazanılmış
hak oluşturmayan hususlarda ıslaha gitme olanağını kabul etmişlerdir. İlk
derece mahkemesinin hükmü, esas hakkında olmayıp görevsizlik gibi yöntemsel
(usuli) nedenlerle verilmiş olup da, sonradan bozulmuşsa, esasa girişilen
aşamalarda yargılama bitinceye değin ıslah yapılabilir[7].
e-6100 sayılı HMK’ nun 178. maddesine
göre ıslah yoluna başvuran taraf ıslah sebebiyle geçersiz hale gelen işlemler
için yapılan yargılama giderleri ile karşı tarafın uğradığı veya uğrayabileceği
zararlar için hakimin belirleyeceği teminatı bir hafta içinde mahkeme veznesine
yatırmalıdır. Aksi halde ıslah yapılmamış ancak, ıslah hakkı kullanılmış
sayılır. Islah eden dava sonunda davayı kazansa dahi bu giderlerden kendisi
sorumlu olup, karşı tarafa yükletilemez. Ancak ıslah eden adli yardımdan
yararlanı-yorsa yargılama giderlerinden geçici olarak bağışık olup, karşı
tarafın zararlarını ise ödemek zorundadır. Bu giderlerin yatırılma-sına hakimin
karar verebilmesi için karşı tarafın istemde bulunup bulunmayacağı konusunda
kanunda bir hüküm yoktur. Ancak yerleşik Yargıtay uygulamasına göre karşı
tarafın istemi olması gerekir.
Yasa
sadece ıslaha kadar yapılan ve ıslahla geçersiz olan yargılama giderlerinin
ödenmesinden bahsetmiştir. Ancak özellikle dava konusunun artırılması, değiştirilmesi
vs. gibi nedenlerle ortaya harç farkı çıkıyorsa bunun da ödenmesi
gerekmektedir. Yargıtay bu şartın sağlanmaması durumunda da ıslahın yapılmamış sayılacağı
görüşündedir.
f-Son olarak davanın tamamen ıslahında veya ıslahla taraf değişikliği yaparken önceki dava ile ıslahtan sonraki durum arasında bir bağlantının olması gerekmektedir. Yani tamamen ıslah yoluna gidip dava konusunu önceki durumla hiçbir ilgisi olmadan yepyeni bir dava yaratıp ya da davanın hiç alakasız başka bir kişiye yöneltilmesi mümkün olmayacaktır. Yargıtay da tamamen ıslah sonunda mahkemenin görevinin değişmemesi gerektiği kanısındadır.
4)Islahın Konusu
Islahın konusu tek taraflı taraf
usul işlemleridir. Usul işlemi, koşulları ve sonuçları yargılama hukuku
tarafından belirlenen ve yargılamayı yürütmeye ilişkin olarak tarafların ve
mahkemenin yaptığı faaliyettir. Yani usul işlemlerinin bir araya gelmesi ile
yargılama faaliyeti ortaya çıkmaktadır. Mahkeme tarafından yapılan usul
işlemleri ıslahın konusunu oluşturmamaktadır. Islahın konusunu taraf usul
işlemleri oluşturur.
Taraf
usul işlemi, taraflardan her birinin, kendi iradesiyle, yargılamanın oluşumuna
ilişkin olarak yaptığı ve davada yargılamayı yürütmeye veya engellemeye yönelik
davranış biçimidir.[8]
Taraf
usul işlemleri de tek yanlı taraf usul işlemi ve iki yanlı taraf usul işlemi
olarak ayrılmaktadır. İki yanlı taraf usul işlemleri, tarafların karşılıklı
rızalarıyla yasanın çizdiği sınır içinde yargılamayı etkileyen bağıtladıkları
usul sözleşmelerdir. Yani bunlar tek taraflı irade ile ortadan
kaldırılamayacakları için ıslaha konu olamazlar.
O
zaman ıslahın konusu, davacı ya da davalı tarafın tek taraflı olarak yaptıkları
ve yargılamayı yürütmeye veya engellemeye yönelik davranışlarından oluşan tek taraflı
taraf usul işlemleridir.
Genel anlamda, tarafları karara götüren esasa veya usule ilişkin istemler ve kural olarak davada gösterilen ve hasredilen deliller ıslahla değiştirilebilir, artırılıp, azaltılabilir. Ancak 6100 sayılı HMK’ nun 179. maddesine göre ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla yemin teklifi, reddi veya iadesi ıslahla geçersiz kılınamaz. Islahtan sonra yapılacak tahkikat sonucuna göre, bu işlemlerin göz önünde tutulması gerekmiyorsa, bunlar da yapılmamış sayılır. Şimdi ıslahın konusunu daha ayrıntılı ele alalım.
a)Dava Sebebinin Islahı
Dava sebebi, davanın dayandığı
nedenler, davanın açılmasını gerektiren sebeplerdir. Dilekçeler sürecinde tüm
vakıaların ayrıntılarıyla yer alması imkansız ve gereksizdir. Bu nedenle
dilekçelerde doğrudan olayla ilişkili hususlara yer verilmelidir. Bazen de dava
açıldıktan sonra yeni vakıalar ortaya çıkabilir.
*Taraflar
yargılama sürecine yeni vakıalar dahil etmek isteyebilirler. Dilekçelerde
belirtilmiş olan hususları açıklayan, doğrulayan vakıaları taraflardan her biri
iddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağıyla karşılaşmadan ileri sürebilir. Ancak
ileri sürülen vakıalar davanın niteliğini değiştiriyor ya da genişletiyorsa
karşı tarafın buna rızası yoksa artık tek yol ıslaha başvurulacaktır.
*Maruf
ve meşhur olan yani herkesçe bilinen vakıalar daha önce ileri sürülmemiş olsa
bile ıslaha gerek olmaksızın davaya dahil edilebilir.[9]
*Yargıcın
resen araştırması gereken hususları taraflar dilekçelerinde belirtmemiş olsalar
bile ıslaha başvurmadan daha sonra ileri sürebilirler. Ör. görevsizlik itirazı
vs.
*Islaha,
taraflar hata yaptığı zaman başvurmalıdır. Yargılama sürecinde tarafların
etkisi dışında meydana gelen yeni vakıaların ıslaha başvurmadan yargılamaya
sokulması gerekir. Zira taraflar bu vakıaları öngöremez ve hiçbir kusurları
olmadığı halde ıslah hakkını kullanmak zorunda bırakılıp, yargılama giderlerini
ödemek zorunda kalacaktır. Ancak Yargıtay’ın aksi yönde kararları vardır.
Yargıtay,
dava açıldıktan sonra teslimi istenen malın telef ve ziyaı uğraması durumunda; “Nitekim bir dava açıldıktan sonra teslimi istenen
malın telef ve ziyaı gibi bir sebeple teslimin imkansızlığından dolayı iddiayı,
ifa yerine tazminata çevirmek ve davayı, sebebi olan vakıalar sonradan
öğrenilerek düzeltmek ve deliller safhasında da yeni deliller ikame etmek lüzum
ve zarureti hasıl olabilir ve iyi niyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıklan ve
unutulmuş şeyleri ıslah yoluyla düzeltir veya tamamlaya-bilirler.”[10]
şeklinde karar vermiştir.
Yargıtay,
ayıplı malın aynıyla değiştirilmesi davasında dava sürecinde aracın kaza sonucu
pert olması sonucu davacının davasını ayıp oranında bedel indirimi davası
olarak ıslah etmesini kabul etmiştir.[11]
Yargıtay,
tapu iptal ve tescil davasında, dava görülürken taşınmazın kamulaştırılması
durumunda davacının davanın tazminat davası olarak devamına ilişkin talebini
ıslah beyanı olarak dikkate alıp, ikinci kez ıslaha gidilemeyeceği gerekçesiyle
davayı reddeden yerel mahkeme kararını onamıştır.[12]
Yargıtay’ın
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 277 ve devamı maddelerine göre açılan
tasarrufun iptali davalarında “Üçüncü
kişinin mal veya hakkı dava sırasında elinden çıkarması veya elinden
çıkardığının dava sırasında öğrenilmesi halinde, davanın ıslahına gerek olmadan
davacı alacaklı davaya bedel davası olarak devam edilmesini isteyebilir veya
devralan 4. kişiyi davaya dahil ederek davaya devam edilebilir.”[13]
şeklindeki kararları yerleşmiştir.
Yargıtay
HGK “Dava, arsa payı karşılığı inşaat
yapım sözleşmesinin hata, hile hukuksal sebebine dayalı olarak feshi ile tapu
iptali ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece davacının dava sebebini
yüklenicinin temerrüdüne dayalı fesih olarak değiştirip ıslah etmesi üzerine
davanın kabulü ve sözleşmenin yüklenici temerrüdü nedeniyle feshine, davalıya
devredilen tapu paylarının iptali ile davacı adına tesciline”[14]
şeklindeki yerel mahkeme kararını onamıştır.
“(…) davacı dava dilekçesindeki kiralananın
tahliyesi için göstermiş olduğu dava sebeplerine, başka bir dava sebebi
eklemiş, önceki dava sebeplerinden vazgeçmemiştir. Islah yoluyla mevcut bir
davaya yeni bir davanın eklenmesi mümkün olmadığı gibi, önceki dava sebebi
değiştirilmeksizin mevcut dava sebebine ayrı bir dava sebebi olabilecek bir
dava sebebi de ilave edilemez. Mahkemece ıslah talebinin reddine karar verilmesi
gerekirken, ıslah dilekçesi ile belirtilen tahliye talebiyle ilgili olarak 6570
sayılı Yasanın 7/ son maddesi uyarınca, tahliye kararı verilmesi doğru
değildir.”[15]
b)Dava Konusu ve Talep Sonucunun Islahı
Dava
konusu, dava ile elde edilmek istenen neticedir. Talep sonucu da dava konusunu
belirleyen ögedir. Birbirleriyle bağlantılı olduğu için birinin ıslahı diğerini
de etkilemektedir.
Dava konusunda üç türlü
değişiklik yapılabilir; önceki dava konusunun yerine yeni bir dava konusu ikame
edilir yani dava konusu değiştirilir, dava konusu artırılabilir, dava konusu
azaltılabilir.
Dava
konusunun değiştirilmesi hususunda Yargıtay “(…)
davanın ıslah edilebilmesi için açılan ilk dava ile ıslah suretiyle açılmak
istenen davanın dayandıkları hukuki ilişki ve maddi olaylarda bağlantının
bulunması zorunludur.”[16]
şeklinde bir bağlantı aramaktadır. Ancak bu kararlar öğretide ıslah kurumunu
işlemez hale getireceği yönünde eleştiriler almıştır.
Dava konusunun değiştirilmesine
ilişkin Yargıtay kararları;
***İtirazın İptali Davası, sonradan
ıslahla Alacak Davasına yada Alacak Davası, sonradan ıslahla İtirazın İptali
Davasına dönüştürülebilir. “Davacı
vekilinin itirazın iptali olarak açtığı davasını, alacak davasına çevirmesi,
davanın tamamen ıslahı niteliğindedir.”[17]
***Muvazaaya dayalı Tapu İptal ve
Tescil Davasına ıslahla Tenkis yada Tazminat Davası olarak devam edilebilir. “Somut olayda, dava tamamen ıslah edilip,
tenkis davasına dönüştürüldüğüne göre tenkis davası iptal davasının açıldığı
12.8.1993 tarihinde açılmış sayılır.”[18]
***Kira alacağına ilişkin tazminat
davası, kira sözleşmesi yoksa ıslahla ecrimisil davası, ecrimisil alacağı
olarak açılan davada daha sonra kira ilişkisi tespit edilirse kira alacağının
tahsili davası olarak devam edilebilir. “davanın
ıslah edilmiş şekline göre, yani kira sözleşmesine göre çözülmesi gerektiği ve
buna istinaden de davalı malikin davalı kiracıdan ödenmeyen kira paralarını
isteyebileceği gözetilmeden yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması
doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”[19]
***Nafaka Davası daha sonra ıslahla
Tazminat Davasına dönüştürülebilir. “Davacı,
davalı ile kırbeş yıl gayriresmi olarak evlilik hayatı yaşadığını, çocukları
olduğunu, davalının geçim ve iaşesi ile ilgilenmediğini bu nedenle nafakaya hükmedilmesini
istemiş ise de daha sonra davasını ıslah ederek, gayriresmi olarak yıllarca
davalıya hizmet etmesi ve fakat nafakasız olarak davalıca terkedilmesi
nedeniyle maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.”[20]
***İşe İade Davasına ıslahla İşçi
Alacakları Davası olarak devam edilebilir. “tespit
niteliğinde olan feshin geçersizliği ve işe iade istemi, ıslah yolu ile kıdem
tazminatı ve fazla mesai ücret alacağını tahsiline çevrilmiştir. Ortada davanın
tamamen ve talep sonucunun ıslahı vardır. Islah diğer tarafın rızası olmaksızın
davanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının istisnası olarak,
düzenlenmiştir. Karşı taraf ve mahkeme hakiminin kabulüne bağlı değildir. Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununun 83. ve devamı maddelerine uygun yapıldığı sürece,
ıslah işleminin reddi doğru değildir.”[21]
Dava konusunun artırılması hususu
da iddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olup karşı tarafın
rızası yoksa ıslahla mümkündür. Bu imkan Anayasa Mahkemesi’nin 20.07.1999
tarihli ve 1/33 sayılı kararıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
87. maddesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyid edemez” hükmün
iptali ile sağlanmıştır.
Önceki kanun
döneminde ıslah ile müddeabihin artırılması için kısmi dava açmak, yani fazlaya
ilişkin hakların saklı tutulması gerekliydi. Aksi halde dava konusu edilmeyen
kısım zımnen feragat edilmiş kabul ediliyordu. HMK 109. maddesine göre talep
konusu tartışmalı veya belirsiz ise ve talep konusu bölünebilir nitelikte ise
kısmi dava açılabilir ve açıkça feragat edilmedikçe dava edilmeyen kısımdan
feragat edilmiş sayılmaz. Alacak belirli hale geldiği anda ıslahla dava konusu
artırılabilir. Ayrıca 6100 sayılı HMK 107. maddesi ile de “Belirsiz Alacak
Davası” açmak mümkün kılınmıştır. Böylece ıslaha dahi gerek kalmadan alacak
belirli hale geldiği zaman müddeabih artırılabilecektir.
***“Kısmi
davada fazlaya dair haklar saklı tutulmuş olmakla ıslah dilekçesi verilerek
daha önce talep edilmemiş olan izin ücretinin yargılamaya getirilmesi
olanaklıdır. Davacının izin ücreti isteği ile ilgili olarak değerlendirme
yapılarak bir karar verilmek üzere hükmün BOZULMASI gerekmiştir.”[22]
***“Davanın
açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nda belirsiz alacak davası düzenlenmiş değildir. Davacı
vekili, davasını kısmî dava olarak açmış olup, 6100 sayılı Kanun'un yürürlüğe
girdikten sonra, tam ıslah yapmak suretiyle davasını belirsiz alacak davasına
da dönüştürmemiştir. Bu durumda 6100 sayılı Kanun'un 107. maddesine dayanılarak
iddianın genişletilmesi mümkün değildir.”[23]
Manevi tazminat
talebi yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre sonradan yargılamaya
sokulamayacağı gibi miktarı da artırılamaz.
***“Manevi
zararda, zarar gören daha önce belirttiği istemi ile zararını açıkladığı ve
belirttiği, artık geriye bir alacağı kalmadığı için, gerek ayrı bir dava ve
gerekse ıslah yoluyla başka bir istemde bulunamaz.” [24]
***“Islahta
dava konusu olmayan bir istemin dava kapsamına alınması mümkün değildir. Bu
nedenle “davacının ayrıca dava açma hakkı saklı kalmak üzere manevi tazminata
ilişkin ıslah isteminin reddine” şeklinde karar verilmesi gerekirken “Manevi
tazminat olarak 10.000,00-TL alacağın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle
birlikte davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine” şeklinde hüküm kurularak
söz konusu ıslaha değer verilmesi doğru bulunmamıştır.”[25]
Ancak bu
kararlar usul ekonomisi ilkesine ve Anayasa Mahkemesi’nin 20.07.1999 tarihli ve
1/33 sayılı kararının amacına uymamaktadır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de bu
konuda aksi yönde kararlar vermiştir. “(...)somut
olaya bakıldığında davacılar tarafından usulüne uygun olarak açılmış maddi
tazminat istemli davada ıslahla manevi tazminat istemelerinde hukuken bir engel
yoktur. Mahkemenin başlangıçta talep edilmeyen bir hakkın yargılama aşamasında
ıslah ile talep edilemeyeceği değerlendirmesi doğru değildir. Mahkemece manevi
tazminata yönelik istemin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken
yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru görülmemiş kararın bozulması
gerekmiştir.”[26]
Dikkat
edilmesi gereken bir husus da ıslahla artırılacak olan dava konusu için
zamanaşımı ya da hak düşürücü süreninin dolmamış olması gerekir. “Dava belirsiz alacak davası olmayıp, haksız
eylemden kaynaklanan tazminat davasıdır. Davalı şirketin ıslah dilekçesine
karşı zamanaşımı savunması doğrultusunda olay tarihi ile ıslah tarihi arasında
1 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden davacı tarafın ıslah dilekçesi ile
arttırılan kısma ilişkin taleplerinin zamanaşımına uğradığının kabulü ile
sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru
görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.”[27]
“Taraflar arasındaki katkı payı ve
katılma alacağı davasından dolayı yapılan yargılamasında Özel Dairenin;
davacı-davalının katılma alacağına ilişkin ıslahın TMK m. 178 uyarınca bir
yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel
mahkemece davanın on yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu şeklindeki
gerekçe ile direnmesi, yukarıdaki açıklamalar nedeniyle yerinde olup
onanmalıdır.”[28]
Islahla artırılan kesim için
zamanaşımı definde bulunulmasına ilişkin, “Dava
konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin
tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zaman aşımı defi
de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak 6100 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319.
maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık
süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul
edilmelidir.”[29]
4. Hukuk Dairesi bu konuda da
farklı düşünmektedir.“(…) ıslaha karşı
zamanaşımı definde bulunulamaz. Zira ıslah, yeni bir dava olmayıp sadece dava
dilekçesinde yapılan bir değişikliktir. Açıklanan yasal düzenleme karşısında;
Yerel Mahkemece, ıslahla artırılan bölümün zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş
olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.”[30]
Kısmi
ya da tam davada faiz talep edilmemiş olsa bile ıslahla yargılamaya sokulabilir
ya da ayrı bir dava konusu edilebilir. Ancak
Islah dilekçesinde faiz miktarı gösterilmeli ve harç tamamlanmalıdır. Buna karşılık, açılan (tam) davada faiz
istenmiş ancak fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmamışsa; davanın yargılaması
sırasında alacaklının faiz alacağının, dava dilekçesinde istediği faizden daha
çok olduğu anlaşılırsa, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamış olması
nedeniyle (…) ıslahla faizin artırılması ya da ek dava ile faizin talep
edilmesi mümkün değildir.[31]
Ancak
ıslahla artırılan kısım için ıslah dilekçesinde faiz talebinde bulunulmamış ise
ıslahla artırılan kısma faiz yürütülüp yürütülmeyeceği konusunda Yargıtay
farklı kararlar vermiştir.
***“Islah
yoluyla davadaki miktarın arttırılması yeni bir dava niteliğindedir. Bu nedenle
ıslah dilekçesinde arttırılan istem için ıslah dilekçesinin kapsamında
kalınarak hüküm kurulmalıdır. Bu nedenle de eğer ıslah dilekçesinde faiz isteği
bulunmuyor ise, ıslah ile arttırılan miktar için faize hükmedilemez.”[32]
***“Mahkemece
dava dilekçesinde açıkça faiz istendiği, ıslah dilekçesiyle sadece müddeabihin
artırıldığı, artırılan kısım için yeniden faiz istenmesine gerek olmadığı,
kaldı ki, ıslah dilekçesine el yazısı ile de faiz isteminin eklendiği
gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”[33]
Islahla
artırılan kesim için faiz başlangıcı;
Taraflar
arasında kesin vadeli bir işlem söz konusu ise temerrüt tarihi ve faiz
başlangıç tarihi bu vade tarihi olacağı için ıslahla artırılan kısım için de
kesin vade tarihinden itibaren faiz talep edebilir.
Vade kesin vade
değil ama dava açılmadan önce borçlu temerrüde düşürülmüşse, dava edilen
kısımda olduğu gibi, ıslah edilen kısım için de temerrüt tarihinden itibaren
faize hükmedilir.
Borçlu temerrüde
düşürülmemişse, borçlu davanın açılmasıyla temerrüde düşmüş olur. Islah edilen
kısım için de borçlu ıslah tarihinde temerrüde düşer ve ıslah tarihinden
itibaren faize hükmedilir. Islah, harca tabi davalarda artırılan kısım için
gerekli harcın tamamen yatırıldığı tarihte; harca tabi olmayan davalarda ıslah
dilekçesinin hakim tarafından havale edildiği tarihte yapılmış sayılır.
***“Haksız
fiillerde zarar olay tarihinde gerçekleşmiş olacağından meydana gelen zararın
tamamının kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar
verilmesi gerekirken ıslah edilen kısma ıslah tarihinden itibaren faiz
yürütülmesi bozmayı gerektirir.”[34]
***“Dava konusu olayda ıslah
edilen bölüm için davacının, davalıyı dava tarihinden evvel temerrüde düşüren
ihtarı söz konusu değildir. Bu durumda mahkemece, ıslah edilen bölüm yönünden
ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden
itibaren faize karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma
nedenidir.”[35]
Diğer
işçi alacaklarından farklı olarak kıdem tazminatına faiz, iş akdinin
feshedildiği tarihten itibaren yürütülür. “kıdem
tazminatı alacağı dışında kalan diğer alacakların ıslahla arttırılan miktarlarına
ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken hükmolunan tüm miktarlara
dava tarihinde faiz yürütülmesi de isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.”[36]
Dava
konusunun azaltılması iddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamına
girmez. Yargıtay “Dava konusu olayda
olduğu gibi davacının talep sonucunu azaltması (daraltması) davayı değiştirme
sayılmaz. Bu nedenle, davacının talep sonucunu azaltabilmesi için kural olarak
davalının muvafakatine ihtiyaç olmadığı gibi ıslah yoluna başvurmasına da gerek
yoktur. Davacı, talep sonucunu kısmi feragat yolu ile daraltabilir.”[37]
şeklinde karar vermiştir.
c-Tarafta Islah
Yargıtay yerleşmiş uygulamasına
göre ıslahla davacının değiştirilmesini, ıslahla davalının değiştirilmesini,
ıslahla davacı yanına başka kişilerin eklenmesi ya da azaltılmasını, davalı
yanına ıslahla başka kişilerin eklenmesini kabul etmemektedir. Ancak zorunlu
dava arkadaşları saklıdır.
Ancak
Yargıtay bazı hususlarda bu kuralı yumuşatmıştır. Yargıtay ıslahına olanak
vermediği tarafta yanılma hallerinden bir kısmını “temsilde yanılma” olarak
nitelendirip ayırmış ve bunların ıslaha bile gerek kalmadan
düzeltilebileceğinden söz etmiştir. Örneğin bir banka şubesine karşı açılan
davada davalı tarafın ıslaha gerek kalmadan banka genel müdürlüğü olarak
değiştirilmesi gibi vs. “Davacılar Sağlık
Bakanlığını hasım göstererek dava açacakları halde temsile yetkisi bulunmayan
İl Sağlık Müdürlüğüne husumet yönelterek dava açmışlardır. Her ne kadar davacı
taraf temsilcide yanılgıya düşmüş ise de temyiz edenin sıfatı hükmün niteliği
ve dava ekonomisi dikkate alındığında bu yanılgı bozma sebebi sayılmamıştır.”[38]
İkinci
olarak da Yargıtay dava dilekçesinde taraf belirtilirken yapılan maddi
hataların tavzihine olanak tanımıştır.
6100
sayılı HMK m.124 ile karşı tarafın rızası veya ıslaha gerek olmadan tarafta
iradi değişiklik imkanı getirilmiştir.
d-Delillerde Islah
HMK m.145’ e göre taraflar,
kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bu kuralın
istisnaları bulunmaktadır.
*Yeni delil
gösterilmesi veya mevcut delilin yenisiyle değiştirilmesine karşı tarafın
rızası varsa,
*Bir delilin
sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya
süresinde delilin ileri sürülmemesinde ilgili tarafın kusurundan
kaynaklanmıyorsa mahkemece o delilin sonradan gösterilmesine izin verilebilir.
Bu
durumlarda ıslaha başvurmaya gerek olmadan deliller değiştirilebilir ya da yeni
delil ileri sürülebilir. Ancak bu durumlar yoksa belli sınırlar dahilinde
ıslahla yargılamaya yeni deliller sokulabilir. Bu sınırlar;
1-HMK m.179’a göre hakim önünde yapılan
ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap
tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla
beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması
koşuluyla, yeminin teklifi, reddi veya iadesi ıslah ile geçersiz kılınamaz. Şu
kadar ki, ıslahtan sonra yapılacak tahkikat sonucuna göre, bu işlemlerin göz
önünde tutulması gerekmiyorsa, bunlar da yapılmamış sayılır.
2-HMK m.240’a göre taraflar ıslahla dahi
ikinci bir tanık listesi veremezler.
3-Senetle ispatı talep eden davacı ya da
davalı daha sonra tanıkla ispat delilini yargılamaya sokmak istiyorsa, ispat
edilecek husus senetle ispatı zorunlu olmayan bir husus olmalıdır.
“6100 sayılı HMK 175. Maddesi uyarınca
taraflardan her biri yapmış olduğu kısmen veya tamamen ıslah edebilir.
Taraflarca delil listesinin sunulması istemi de bir usul işlemi olup ıslah ile
değiştirilmesi mümkündür. Bu durumda mahkemece değiştirilen delil dilekçesinin
değerlendirilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken eksik inceleme ile
karar tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.”[39]
e-Zamanaşımı
Zamanaşımı, maddi
hukuka ilişkin bir defidir. Bu nedenle davanın başında dilekçeler aşamasında
ileri sürülmelidir. Bu aşamadan sonra yargılamaya sokulması iddianın veya
savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamındadır. Bu nedenle öğretide hakim
görüşe göre ıslahla ileri sürülebileceği kabul edilmiştir. Ancak Yargıtay bu
konuda çelişkili kararlar vermiştir.
“Somut olayda davalının bu istemi usule ilişkin
olmayıp, buradaki amacı savunmanın niteliğinde herhangi bir değişiklik
yapmaksızın sadece cevap dilekçesinde ileri sürülmesi unutulmuş bulunan zaman
aşımı def’ini eklemek suretiyle savunmayı genişletip davanın bu nedenle reddini
sağlamak ve böylece davacı yararına oluşmuş bulunan kazanılmış hakkı ortadan
kaldırmaktır. Buna usulen olanak yoktur. (…) davalının sonradan ileri sürdüğü
zamanaşımı def’inin reddi gerekir.”[40]
“Zamanaşımı def’i, unutma veya
benzeri nedenlerle, davanın başında ileri sürülmemiş olabilir. Daha sonra bu
durumun farkına varılırsa, ıslah yoluyla ileri sürülebilmesi gerekir.”[41]
“Davalı ne cevap dilekçesi vermiş ne
de ön inceleme aşamasında sözlü olarak savunmada bulunmamış olup, ortada
davalının ıslaha konu edebileceği bir usul işlemi bulunmamaktadır. Ayrıca
davacı, davalının yapmış olduğu zamanaşımı savunmasına muvafakatinin
bulunmadığını bildirmiştir. Mahkemece davalının cevap dilekçesini ıslah yoluyla
ileri sürdüğü zamanaşımı savunmasının reddi gerekirken, kabulü hatalı olup,
bozma nedenidir.[42]
Son olarak ıslah hakkında şunları
söylemek gerekir;
Zamanaşımı
dışındaki diğer defiler de ıslahla
yargılama sürecine dahil edilebilmelidir.
HMK m.117 gereği
ıslahla ilk itirazlar sonradan
yargılamaya sokulamaz.
Hukukumuzda hukuksal sebebin tayini görevi hakime
aittir. Bu nedenle taraflar dilekçelerinde hiç göstermemiş ya da yanlış
göstermiş olsalar bile yargılama sürecinde ıslaha ihtiyaç duymadan ileri
sürebilirler.
Islah bir usul hukuku imkanı olduğundan, ıslahla maddi hukuk işlemi yapılamaz. Yargıtay “(…)maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyeti taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin de ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir.”[43]
ZAMANAŞIMI KONUSU
Acaba davanın tamamen ıslahı halinde davanın en başından itibaren tüm usul işlemleri yapılmamış sayılacağı için davanın açılmasıyla kesilen zamanaşımı da kesilmemiş sayılır mı?. Bu nedenle ıslah anında zamanaşımı kesilmiş mi sayılır? Yargıtay zamanaşımının dava tarihinde kesildiğini kabul etmektedir “Yerel mahkemece davanın tamamen ıslah edilmesi halinde ıslah olunan davanın ilk dava gününde açılmış sayılacağı ve zamanaşımı süresinin de bu tarihte (ilk dava gününde) kesilmiş olacağı, bu durumda zamanaşımının hesabında ıslah tarihinin değil, ilk dava tarihinin esas alınması gerektiği yönüne işaret eden bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.”[44] Bu tartışma kısmen ıslahta söz konusu olmaz. Çünkü kısmen ıslahta, dava konusu için zamanaşımı davanın açılmasıyla kesilmiştir. Ancak kısmen ıslahta da yargılama sürecinde dava edilmeyen kısım için zamanaşımı süresi işlemeye devam edeceği için, ıslah tarihinde ıslah edilen kısım zamanaşımına uğramışsa karşı taraf zamanaşımı definde bulunabilecektir.
[1]Yılmaz,
Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Yetkin Yayınları, 3.bası, s.52.
[2]Y.8.HD.
22.01.2015 T., 2014/18165 E., 2015/1333 K.
[3]Y.21.HD. 13.06.2006 T., 2006/4593 E., 2006/6416 K.
[4]Yılmaz,
Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Yetkin Yayınları, 3.bası, s.461.
[5] Y.7.HD.
13.02.2014 T., 2013/16407 E., 2014/3724 K.
[6] Y.İBGK.
04.02.1948 T., 1944/10 E., 1948/3 K., Y. 21. HD. 26.01.2015 T., 2014/2268 E.,
2015/1224 K.
[7]Yılmaz,
Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Yetkin Yayınları, 3.bası, s.504;
Postacıoğlu-Usul s.454-455.
[8]
Baumgartel –Prozesshandlung einer Partei s.291
[9] Yılmaz,
Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Yetkin Yayınları, 3.bası, s.169.
[10] Y.İBGK.
04.02.1948 T., 1944/10 E., 1948/3 K.
[11]Y.13.HD.,
24.09.2007T., 2007/5987E., 2007/10970K.
[12]Y.8.HD.,
07.06.1976 T., 8536/4795 E.,K.
[13]Y.17.HD.,
5.2.2009 T., 2009/3913-416 E., K.
[14]Y.HGK. 08.05.2013 T., 2012/15-1573 E., 2013/625 K.
[15]Y.6.HD.,
14.03.2013 T., 2013/1617 E., 2013/4511 K.
[16]Y.2.HD.,
2.3.1978 T., 1209/1624 E., K.
[17]Y.23.HD.,
13.02.2012 T., 2011/2037 E., 2012/954 K.
[18]HGK
2007/2-99 E., 2007/141 K. 14.03.2007
[19]Y.3.HD.,
05.12.2005 T., 2005/10944E., 2005/13157K.
[20]Y.4.HD.,
24.4.2003 T., 2002/14784 E., 2003/5289 K.
[21]Y.9.HD.,
5.3.2007 T., 2006/34954 E., 2007/5758 K.
[22]Y.9.HD.,
17.07.2007 T., 2007/19071E., 2007/24482K.
[23]Y.22.HD.
12.2.2015 T., 2014/26198 E., 2015/4610 K.
[24] Y.HGK.,
01.03.2006 T., 2006/2-14 E., 2006/26 K. (Aynı
Yönde; Y.21.H.D., 04.07.2006 T.,
2006/8550 E., 2006/7387 K., Y.21.HD. 16.02.2015 T., 2014/26303 E., 2015/2554 K.)
[25]Y.21.HD,.20.1.2015
T., 2014/12421 E,.2015/638 K.
[26]Y.4.HD., 14.03.2013 T., 2012/5120 E., 2013/4672 K.
[27]
Y.14.HD. 29.12.2014 T.2014/9128 E., 2014/14932K.
[28]Y.HGK.,
17.4.2013 T., 2013/8-375 E., 2013/520 K.
[29]Y.22.HD.,
29.12.2014 T., 2013/18182 E., 2014/37185 K.
[30]Y.4.HD.,
26.01.2015 T., 2014/3804 E., 2015/896 K.
[31]Yılmaz,
Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Yetkin Yayınları, 3.bası, s.278.
[32]Y.4.HD.,
11.04.2006 T., 2005/2978 E., 2006/4164 K.
[33]Y.11.HD.
29.11.2004 T. 2004/2403 E., 2004/11622 K.
[34]
Y.17.HD.,11.07.2005 T., 2005/8539 E., 2005/7850 K. (Aynı Yönde, [34]Y.4.HD.,
20.04.2004 T., 2003/12329 E., 2004/5198 K.)
[35]Y.13.HD.
23.03.2015 T., 2015/5859-8998 E., K.
[36] Y.9.HD.
24.11.2005 T., 2005/9130 E., 2005/37130 K.
[37] Y.3.HD.
21.02.2005 T., 2005/1257 E., 2005/1591 K.
[38]Y.HGK.,
06.04.2005 T., 2005/7-194 E., 2005/236 K.
[39]
Y.11.HD. 02.12.2013 2013/6432 E., 2013/21830 K.
[40]
Y.19.HD., 24.11.2008 T., 2007/6175 E., 2008/11388 K. (Aynı Yönde HGK 6.7.2005
T., 11-448/437 E.,K.)
[41] Y.HGK.
06.04.2011 T., 2010/9-629 E., 2011/70 K. (Aynı Yönde Y.7.HD. 10.09.2014 T.,
2014/8877-16649 E., K.)
[42] Y.7.HD.
10.12.2014 T., 2014/13455 E., 2014/22441 K.
[43]HGK.,
14.03.2007 T., 2007/2-99 E., 2007/141 K.
[44] Y.HGK.
14.03.2007 T., 2007/2-99 E., 2007/141 K.
Ülkemizin önemli geçim
kaynaklarından olan çiftçilikte üretimin artırılması, sürekliliğinin ...
TARIMSAL DESTEKLEME VE TEŞVİKTEN ALINAN GELİR VERGİLERİNİN İADESİ
Kurumsal
Çalışma Alanlarımız
Avukatlarımız
(332) 312-1608
Akabe, Saçlı Kasap Cd. Karatay Plaza A2 Blok 1. Kat No:157AA/112, 42020 Karatay/Konya
bilgi@tugcebay.av.tr
Copyrigt © 2018 Kusak Yazılım ve Bilgi Teknolojileri ®